Seni Çok Seviyorum

AŞKIN İZAHI

                                           AŞKIN İZÂHI


Biliyorsunuz ki biz yola "İnsan-Akıl-Aşk (nakl ve Resûlullah (sav)) ve ALLAH (celle celâluhu)" denklemini açıklamak ve anladığımız kadar anlatmak üzere çıktık. Dört bilinmiyenli dördüncü dereceden tevhid denklemini çözmeye azmimiz, gerisini ise RABB'ımız (celle celâluhu)'ya tevekkülümüz vardı... Bu iş ise yüce ve sarp bir dağa tırmanmaya benzer. Hasan Dağı'nı bilirsiniz Aksaray'da, 3268 m. deniz seviyesinden yüksekte zirvesi. Hasan Dağı'nın 2000 m. kotta (yükseklik) yaylalarımız vardır hâlen, geçen sene yıllar sonra gidip hasret giderdim. Çocukken ve genç iken giderdim. Güneş o kadar erken doğardı ki gece yarısı sabah namazını kılabilirsiniz... 13, 33 ve 58 yaşlarımda üç sefer zirvesine tırmandım. Bizzât bilirim dağa tırmanmanın ne olduğunu... Dağın eteğinde herşey yerli yerinde ve boldur. Şehirler, kasabalar, köyler ve binlerce insan... Doğduğum Karaviran köyünden yaylaya çıkarken belli bir yere kadar traktör v.s. ile gidilir. Sonra at ve eşeklere yüklenir, yol dağa sarar... Meşe ormanları arasından Yûsufcuk ve Dudu kuşlarının birbirine tiz sesleriyle cevâb verişleriyle çınlar... Güngörmüş kocalardan birisi anlatmıştı : Yûsuf adında bir çoban, ağanın kızı Dudu'ya âşık olmuş... Ağa kızı, ağaya yaraşır ya... Öyle olduğundan Dudu kızı, bir ağa oğluna vermişler... Gerdek gecesi, Yûsuf çoban : "Ey Dağların, meşe ormanlarının, herşeyin, herkesin, benim ve Dudu'mun da RABB'ısı olan ALLAH'ım beni bir kuş eyle ki kıyâmete kadar : "Dudi! Dûdi! Dûdi! (Tûti)" diye öteyim!" diye dua etmiş... RABB'ı Tealâ Yûsuf'u kuş eylemiş keremiyle... Yûsuf çoban kuş olunca uçmuş gitmiş. Dudu kızın kapısındaki dut ağacına konmuş : "Dûti! Dûti!" diye bir müddet ötmüş sonra da ormanda kaybolmuş. Dudu kız işin aslını anlamış ve allı duvağıyla o da aynı duayı etmiş... RABB'ı Tealâ Dudu kızı da kuş eylemiş... Kuş olan Dudu kız ise : "Yûsufçuk! Yûsufçuk!" diye çıkmış aramaya... Ne zaman yolum oralara düşse her seferinde ormanın derinliklerinden "Dudî! Dudî..." diye inleyen Yûsufçuk kuşu ile "Yûsufçuk! Yûsufçuuuk!" diye yanıtlayan Tûtî kuşunun bitmeyen hasretine ağlarım!

        Sonra orman biter, dik yamaçlarda kepentler (1 m.lik yükseklikler) atlanır ve obalara çıkılır. Orada basit taşlardan yapılan oba evleri derme çatma olurdu eskiden. Şimdi ise çadırlar var. Koyun, kuzu ve yoz sürüleri de geldi mi; keyfine, deme gitsin... İçimdeki hiç dinmeyen kaval sesi, oradan kalmadır... Geceleri genç kızların ve gelinlerin yanan ateş ışığındaki kaşık sesleri, yanık ve içli türküleri ve köpek havlamaları özel ve güzel anılarımdır...

Image Hosted by ImageShack.us

        Hasan Dağı'nın zirvesine çıkacak olanlar fazla eşyâ alamazlar. Biraz su, biraz yiyecek ve bir sopa... Pek çok insanla yola çıkılır... Ne varki esas zirveye sarınca, dış basınç (atmosfer basıncı) düştükçe düşer, iç basınç artar. Kimisinin ağzından burnundan kan fışkırır yolda kalır. Güneş o kadar şiddetli yakar ki bir günde yüzü kavurur ve kavlatır. Su, yamaçlarda yoktur... Yükle çıkmak zordur. Bir kilo on kilo gibi ağır gelir. Ter su gibi akar ve su matarası tez biter... Elini attığın yer eline gelir ve kayarsın... Diziyin kepeği kesilir ve anandan emdiğin burnundan gelir... Birlikte yola çıktığın insanların çoğu geri döner... İlk çıktığımda orta okulda idim. Rahmetli Tıkır Dedem ve benle beraber beş kişi çıktık zirveye... Dedemin sayesinde çıktım... Hasan Dağı yanardağdır. Tepesinde küçük ve derin bir krater gölü vardır. Karla dolu idi... Zirvenin Aksaray tarafında 7 tane mezâr vardır. Bu mezârlar Horasan Erlerinden Hasan Baba ve arkadaşlarına ait imiş... Dergâhlarının harabesi vardı. Hasan Baba gerçek Erenlerden imiş. aynı devirde Aksaray'daki Gavurlar Mahallesinde Kelikçi Baba diye anılan ayakkabı tamircisi bir Eren Baba daha yaşamakta imiş... Tevhid telefon hattıyla konuşurlarmış! Kelikçi Baba Ağustos sıcağında bunalmış da : "Hasan, Hasan, yandık sıcaktan birader, biraz kar getirsen!" demiş... Hasan Baba da kerâmetini izhar edip koca bir mendile kar doldurup takmış sopayı vurmuş omuzuna ekin biçen köylülerin arasından inmiş Aksaray'a... Kar, bir damla bile erimiyor ve Hasan Baba keyifli... Kelikçi Baba, duvardaki kazığı gösterip : "Şuraya tak da soluklan hele!.." demiş. Hasan Baba kendi üzerindeki kazığa karını takmış altına da oturmuş... Hoş, beş derken bir Rum gelini girmiş içeri... Ayağındaki pabucunun topuğunu göstererek "Kelikçi Dede, şunun tamiri olur mu?" derken kar gibi baldırı Hasan Baba'nın gayri ihtiyâri nazarını celbetmiş... O anda kazıktaki kar şıpır şıpır erimeye başlayıp da Hasan Baba'nın başına yağmur gibi yağmaya başlayınca Kelikçi Baba : "Eee, Hasanım, dağda dervişlik kolay, burada zor!" demiş...

        İşte yüce dağa tırmanış hikâyesi... İnişte ayrı bir hikaye... Ne var ki biz konumuza dönelim... İnsanı ve aklı, becerebildiğimiz kadar ana mesnedlere (kitab ve sünnete) dayanarak arza çalıştık. Sıra geldi Aşka ve ALLAH (celle celâluhu)'ya. Aşk Dağının, Tevhid Tepesine, Tezekkâ (temizlenme ve tekemmül, olgunlaşma) tırmanışı zor ve zevklidir. Anlatılması değil de, yaşanılması esastır. Tercihi teşvik için arzedeceğim hususların, söz değil öz, kâl (söz,lâf) değil hâl işi olduğunu ehli olan herkes bilir. Ancak : "Sözümüz söz, bu temel tevhidi inşâallah tekemmül edeceğiz..." İnsan = Lâ, Akıl = ilâhe, Aşk = illâ, ALLAH (celle celâluhu) =ALLAH'tır... Hayat Tevhidimiz... İlk tohumun son tohumu budur... İnsan oluşun; Muhammedî oluşun; Rabbanî oluşun aslı ve astarı budur... Gerisi lâf tokuşturmak, sokuşturmak ve yakıştırmaktır!,

Aşk ile devâm edelim :
Aşk : Arapça aslı "IŞK"tır, şiddetli ve aşırı sevgi. Aşekâ : sarmâşık, Hakiki aşk : İlâhî Aşk... Mecazî Aşk : beşerî aşk... Şevk : aşırı arzu. Kur'ân'da aşk kelimesi hub, muhabbet, meveddet kelimeleri veya türevleri olarak geçer. Meşk : aşkın tâlim, terbiye ve tatbikatı...
Ebû'l-Huseyin Nûri (ö :hicrî 295/milâdî 908) : "Ben ALLAH'a âşığım, O da bana âşık" deyince dövülüp sürülmüştür. Küfrüne, katline hükmedilmiştir. Son anda kurtulmuştur. Aşk - Âşık - Maşuk yerine Hub - Habib - Mahbub da kullanılmıştır.
Kuşeyri : "âşıklar sözlerinden dolayı kınanamaz." demiştir.

        "Îmân edenler ALLAH'ı daha şiddetle severler." (Bakara 2/165)

Sûfîler, âyet-i celilede geçen "Eşeddü hûbben" : şiddetli sevgiye aşk dediler.
(Tevbe 9/24) Âyet-i celilesindeyse mü'minlerin ALLAH (celle celâluhu)'yu herşeyden çok sevmeleri gerektiği belirtilmiştir.

        Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), Hz. Ömer (radiyallahu anhu)'ya : "Ben sana herkesten daha sevimli olmadıkça imân etmiş olamazsın" buyurmuştur. (Buhârî,imân 8-9; Müslim,imân 67-70)

İşte böylesi sevgiye aşk denilmiştir.
Sêrî es-Sakâti : bir kimse "ey ben olan SEN!" diyecek kadar benliğini sevdiğinde eritmedikçe muhabbeti tam ve mükemmel olamaz!" demiştir.
Aşk : baş bağına boyun eğen ve çök denilen çöle çöken dosd devesidir. Hallâc-ı Mansur aşkı, pervâne ve mum misâliyle anlatmıştır "Kitabü't- Tavâsin" de. Pervânenin mum ışığını görmesine ilme'l-yakîn, yaklaşıp ısısını sinesinde hissetmesine ayne'l-yâkin, içine dalıp yanıp kül olmasını da hakka'l-yâkin olarak anlatmıştır. İdamında elleri kesilince kanını yüzüne sürüp : "Aşk ile kılınacak iki rekât namazın abdesti âşık kanıyla alınmazsa sahih olmaz!" demiştir. Şehîd-i Aşk'ın kanı, yer yüzüne "ALLAH (celle celâluhu)" yazmıştır... Çile çarmıhının can kurbanlarındandır.

        Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'den hadis-i kudsi : "ALLAH (celle celâluhu) : "Ben gizli bir hazine idim, bilinmeyi istedim ve bu yüzden âlemi yarattım." buyurmuştur. (Aclunî II, 132)

Bilinmekten maksad mârifet, istemekten maksad muhabbet, muhabbetten maksad ise AŞK'tır. Tüm sevgilerin, muhabbetlerin ilk ve hakiki kaynağı HAKK (celle celâluhu) dur.

        Muhabbetin sebebi : Kemâlât teminidir.
        Kemâl : mükemmelleşme,
        Tekmil : mükemmelleştirme.
        Tefviz : irâde ve ihtiyarî aradan çıkarıp her şeyi HAKK'a havaledir.
        Aşk : bunlar ihlâsla yapılırsa aşk olur.
        Tebettül : aşk ihsâna ulaşırsa tebettül olur.
        Tebettül : İlgi ve alâkayı keserek sırf ALLAH (celle celâluhu)'ya yöneliştir ve onu vekil tâyin ediştir. Betûl : Meryem (Aleyha's-Selâm) ve Fatmatü'z-Zehra (Aleyha's-Selâm) için kullanılan bir kelime olup dünya derdinden kesilmiş, diğerlerinden ayrılıp ALLAH'a yönelen ve ayrı - özel - güzel kök salan fidan demektir.
        Azîz kardeşim, lezzet ve acının "niçin?"i zâtından dolayıdır. Kişi, çile ile zâtında kemâl bulur. Satılıp, satın alınamaz. Tasavvufun Tevhidini temin ve tekmil işi bizzâtîhidir. Acı biber tarlasına 10 ton şeker döktün diye tatlanmaz. Şeker pancarı tarlasına zehir gibi acı biberden 10 ton döktün diye de acılaşmaz. İlâhî, fıtrî ve tabîî olan bir tertib ve tedric içindedir sistem. Akl-ı selime, rüşde, şifâ ve hidâyete kavuşan mutmaîn (tatmîn) olmuş nefsler; âyet, hikmet, kudret ve vahdet incelikleri ile kemâle ulaşır :
İlmullah Haşyetullah Muhabbetullah Rızaullah (İhsânullah)
İlmullahla (âyet) sahih inanç bulup teslim olan ve Haşyetullahla sâlih amel işleyip istikamet bulan akl-ı selim; tırtıllıktan kurtulmak için kemâl kozasına girer, zikir ve fikir inzivâsından 7 renk kanatlı kemâlât kelebeği olarak, kudsî bir nur olan Aşkullah doğar. Şükür ve sabır kanatları ile yaşadığı sürece Vechullaha uçar...
        İnsanoğlunun fıtrî yapısı; ilim,irade ve idrâk etmediğine şevk (çok şiddetli arzu, neş'e) ve iştiyak (aşırı özleme) duyamaz. Aşk ise bizzât iştirakın kendisidir. Âşık : İlâhî, Kur'ânî, Muhammedî ve vicdanî olarak bildirilen ve bilinen şu anda olduğu (hazır-nazır) hâlde, kelle gözü(basar) ile görülmeyen, gaybî olan Rabbü'l-âlemin (celle celâluhu)'ya sahih inanç ve sâlih amel kanatları ile uçan kemâl kuşudur. Ütopik, şarlatan, hayâlci ve ahmak bir lâf ebesi asla... Ve hâşâ!
Âşıklara AŞK molası verelim, bir de özümüzün gözünden görelim :

 

AŞK ve ÂŞIK

AŞK söz değil, Aşk sır duyu
AŞK'sız ömür bir kör kuyu
Sızar iner sinem suyu
Gözlerimin pınarına...

Bizi de ÂŞIK 'tan sayıp
Bunca kusur bunca ayıp
AŞK suçundan yargılayıp
Çeksinler çile dârına

Bülbül-ü biçârem gülsüz
Gâh deli, gâh velî tülsüz
Ateşsiz, dumansız, külsüz
Yanmışam Aşkın nârına...

ÂŞIK ömrün Aşkla bezer
CANAN için CAN'ın ezer
SIR SAHRASI'n sıfır gezer
"VAR"ını verir "YÂR"ına...

KUL İHVÂNÎ git işine
AŞK değer kırar dişine
Meczublar düşer peşine
Ah-ü-feryâd-ü-zârına


HAK ÂŞIKLAR

"Üzme-Üzülme" sen, "Sev-Sevil"ÂŞIK
Sana senden yakîn DOSD, eğil ÂŞIK
Seven Sevilendir EL değil ÂŞIK
"YÂR"inden gayrısın kasdı bulunmaz!

Sistemin "SIR"rıdır... SUBHAN Sevgili
Ruh-u MUHAMMED'den, Muhabbet Sevgi
Arasan cihân'ı ÂŞIKlar gibi
Muhabbet meydanın mesti bulunmaz...

                            "ALLAH!"derler : AŞK DAĞI'nı aşarlar       (Hûd 11/43)
"ARZ"dan "ARŞ"a TEVHİD ile taşarlar
Süklüm-büklüm "YÂR"le yalnız yaşarlar
Âşığın cihânda DOSD'u bulunmaz...

ÂŞIK, her nefeste "HAKK"ile "BİLE"
Çektiği çileler gelir mi dile
Ezel-Ebed TEVHİD Bıçağı ile
Derisi yüzülür postu bulunmaz...

                            KUL İHVÂNÎ ÂŞIK kalbi "KAF"tadır       (Kaf 50/16)
ElindekiSıfır, gönlü"AFF"tadır
Sırât-ı Müstakîm, Sır-rı Saff'tadır
Aşıkların altı-üstü bulunmaz...


BU AŞK BİZİ

AŞK kovaladı kaçtırdı
Âleme esrâr saçtırdı
Yedi renk çiçek açtırdı
"AL"a soktu bu aşk Bizi!

MUHAMMED envârı etti
Sinek idik "ARI" etti
Çiçekler esrârı etti
"BAL"a soktu bu aşk Bizi!

"DOSD DAĞLARI"nı gezdirdi
DOSD'un destanın yazdırdı
Tatlı canımdan bezdirdi
"HÂL"a soktu bu aşk Bizi!

                            Gâh ağlattı - gâh güldürdü       (Necm 53/43)
                            "BEN"liğim dörde böldürdü       (Muhammed 47/15)
                            Ölmeden önce öldürdü       (Necm 53/44)
"SAL"a soktu bu aşk Bizi!

İmtihan için "Belâ!"ya
Ezel - Ebed - Es Selâ'ya
Göz yaşımız Kerbelâ'ya
"SEL"e soktu bu aşk Bizi!

"BEN BAŞI"m taşlara çaldı
Yok eyledi, kendi kaldı
Yerimiz - yurdumuz aldı
"YEL"e soktu bu aşk Bizi!

HAKK, kalbim "Heyy"ledi Dosdlar
Kafesim neyledi Dosdlar
"ET-TIRNAK" eyledi Dosdlar
"BİLE" soktu bu aşk Bizi!

VEDÛD ALLAH özü üzre
DOSD MUHAMMED sözü üzre
EHL-İ BEYT'in közü üzre

Image Hosted by ImageShack.us
"ÇİLE"soktu bu aşk Bizi!

 

ÂCZ-Ü-FAKR-Ü-ZİLLET ile
Kulluk vasfı İLLET ile
Yetmiş iki millet ile
"DİL"e soktu bu aşk Bizi!

ÂŞIKLAR andığı olduk
Ateşte yandığı olduk
MUSA'nın Sandığı olduk
"NİL"e soktu bu aşk Bizi!

Kim sahtekâr, kimdir sâdık?
"ÖZ KÖZÜ"müzde kaynadık
HAKK çaldı, HAKK'la oynadık
"ZİL"e soktu bu aşk Bizi!

TESLİMİYYETTevhidÇile
İSTIKÂMETİhlâsBile
Sırât-ı Müstakîm ile
"YOL"a soktu bu aşk Bizi!

"FENÂ"yla"BEKA"da yittik
"BENLİK"te tükendik bittik
EHL-İ BEYT izinden gittik
"ÇÖL"e soktu bu aşk Bizi!

"Bulut-Buhar-Su-Buz"uyla
Kurduyla - koyun - kuzuyla
"ÇOBAN BABA"nın "TUZ"uyla
"GÖL"e soktu bu aşk Bizi!

Sahib çıktık da "CAN"ına
Bedel ödedik "HAN"ına
"ERENLERİN MEYDANI"na
"KÖLE"soktu bu aşk Bizi!

"Kelle Gözü"müzü oydu
Gönlümüze, gözün koydu
Atlas - ipeğimiz soydu
"ÇUL"a soktu bu aşk Bizi!

Sarhoşken, bî karar iken
Var'ı-Yok'u tarar iken
BİZ "SULTÂN"lık arar iken
"KUL"a soktu bu aşk Bizi!

Halkı, HAK'kın kabzasında
Cümlesi "TEVHİD TASI"nda
"RESÛLULLAH RAVZASI"nda
"GÜL"e soktu bu aşk Bizi!

"AVCI"ydık, "AV"ımız; vurdu
TEVHİD ATEŞİ kavurdu
RIZA RÜZGARI savurdu
"KÜL"e soktu bu aşk Bizi!

İHVÂNÎ'm heryân gezeriz
Yüreği püryân gezeriz
Garibiz üryân gezeriz
"TÜL"e soktu bu aşk Bizi!

AŞK'ı bir oyun sananlar acı bir ateşle oynarlar. Aşk, EL SAMED (celle celâluhu)'in celâl nuru olan bir ateştir :
Aşk = Celâl + Kemâl Cemâl dir.
Aşk : Sınırsız sevgiyi duyuş, uyuş ve yaşayıştır.
Aşk : Cevr-i cihân dağındaki çark-ı çile çarmıhında : Lâ - İlâhe - İllâ - ALLAH çevrimidir.
Aşk : Tecellî Tezgâhında; Tevhid'in "Nasrullahi ve'l-fethû" terennümüdür.
İbnû'l-Arabî (ö : 638/1240) (Kaddesallahû Sırrıhu) de : "Âşık, Maşuk ve Aşk, O dur!" buyurup "dinü'l-hub : sevgi dini" demiştir. Dinin de, kılbesinin de muhabbet olduğunu söyler. Muhiddin-i Arabi Hz. : Herşeyde, seven ve sevilenlerde, ilâhî sevgi izi bulanlara Ârif der. Aşk ve Muhabbeti ALLAH Tealâ'nın bir sıfatı kabul eder.
Hz. Mevlânâ ise açıkça : Aşktan başka din ve mezheb tanımadığını ifâde eder.
İbnû'l-Fariz (ö : 632/1235) (Sultânû'l-Âşıkîn) ve Saîd Ebû'l-Hayr (ö : 440/1049) ise eygamberlerinin ve kıblelerinin Aşk olduğunu söylemişlerdir.
Niyâzi Mısri Hazretleri ise; 72 milleti, Aşk Dergâhına dâvet eder...
Necmeddini Kûbrâ : Ahyâr - Ebrâr - Şûttâr diye ayırdığı Sûfîlerin şuttâr olanlarını : Aşk, şevk, vecd, cezbe ve sekri esas alan Sûfîler sayar.
Hiç sönmeyen ocak, aşk ocağıdır... Neler söylenmiş, yazılmış ve yaşanmış neler...
"Âşık Yûnus mâşukuna vuslat bulunca mest olur!" diyen Yûnus Emre,
"Gâh çıkarem gök yüzüne seyrederem âlemi
Gâh inerem yeryüzüne seyreder âlem beni" dedi diye derisini yüzdüren Nesimî,
Leylâ-û-Mecnun'un Fuzûli'si... Sayısız âşıklar kervânı...
Şiirde, şarkıda, şe'ende, şuhûdda aşk... Aşk; anlatılamayan yaşanılınca anlaşılan bir oluştur... Duyuş olanı mecâzî, oluş olanı hakikidir. Âşıklar, Aşkın şerefiyle şâhidlerdir.
İlâhî aşk : tevhidî bir tutku, Belâ' Bazarındaki rızadır.
Aşk : ALLAH boyasıyla boyanmak için çile çöllerindeki Muhammedî seyr-ü-sülûk sırrıdır.

        "ALLAH'ın rengiyle boyandık. ALLAH'tan daha güzel rengi kim verebilir? Biz ancak O'na kulluk ederiz" beyânıyla uyananlar ve boyananlar. (Bakara 2/138)

Aşk : Muhammedî Makam-ı Mahmud meziyetine haiz oluştur.
Aşk : Sevgi ve fazîlet frekansını Muhammedî kılıştır.
Aşk : Zerrelerdeki zuhûrat zevkini meşktir.
Aşk : Parmak izi gibi zâtîdir.
Aşk : Dâirenin adıdır. Çaplar değişik de olsa 360º olduğunu anlayıştır.
Aşk : Çapı sıfır olan Akdes Noktasındaki sırr-ı sıfır serüvenidir.
Aşk : "ASL"a duyulan sonsuz arzu ve sızısıdır.
Aşk : Gönüldeki gölgesizlik güzelliğidir
Aşk : "AN"ın "zaman" oluş şe'eni neş'esini yaşayıştır.
Aşk : Yedi cehennemin pişirdiği sekiz cennet aşıdır.
Aşk : "HEP"in nişansız "HİÇ"e İlâhî ve fıtrî iltifatıdır.
Aşk : Tevhid tavafında, dönendeki niyâz döngüsü ve dönülendeki naz dengesidir.
Aşk : Çekirdeğin çevresindekilerin çilesidir.
Aşk : Arzuyla alış-veriş ve rızayla gidiş-geliştir.

        "Öyle ise Beni anın ki Ben de sizi anayım. Bana şükredin, sakın nankörlük etmeyin!" (Bakara 2/152)

        "Ey imân edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) ALLAH, sevdiği ve kendisini seven mü'minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir...." (Mâide 5/54)

Aşk : Özdeki (enfüsteki) Akdes Noktasına, mutlak güzelliğe (Hüsn-ü Mutlak) rücû' dur.
Aşk : Geldiğine gidiş mi'râcıdır.

        "....Biz ALLAH içiniz (ALLAH'ın kullarıyız) ve biz O'na döneceğiz!"derler. (Bakara 2/156)

Aşk : Yüzdeki (âfâktaki) mutlak özelliğe ürûctur.
Aşk : Gittiğine geliş mi'râcıdır...
Aşk : Anlatılamayan ancak yaşanan oluştur.
        Öz olan insandır; kabuk olan ise kâinâttır. Yarım nefeslik hayatta; alınan nefes, doğum; verilen nefes, ölümdür... Alınan nefes rücû' (dönüş) ve verilen nefes ürûc (yükseliş) tur.
Muhammedî mekik akımı (alternatif akım gibi), nabız atışı gibi tik-tak, med-cezir,gel-git,haşr-neşr kulluk oyununun nurudur. Şüphesiz ki Mutlak Hayat EL HAYY (celle celâluhu)'nun hakkıdır. Biz Muhammedî âşıklar ise akı karaya koşlayan (zıdları zevk eden), alın yazısını okuyan ve kişilik-kimlik kilimlerimizi nefes nefes dokuyan tecellî tezgâhında tezgâhtarlarız hamdolsun.... Bizim için tecellî seyri enfüsteki tevhid, âfâktaki tecellîdir. Yoksa tevhidî şuûra ulaşmadan tecellîden bahsetmek içi bomboş kuru bir lâftır. Tevhid aynanın sırrıdır, tektir, aynıdır ve asla değişmez... Muhammedî şuûr sahibi Muhammedî'ler bilirler ki içbükey (çukur) aynalardaki görüntüler ifrat (aşırılık-taşkınlık), dışbükey (tümsek) aynalardaki görüntüler tefrit (ihmalkârlık-şaşkınlık) olup doğrusu ve emredileni ise Muhammedî düz aynalardaki i'tidal üzere olan birebir, dosdoğru ve hak-hayr olan görüntülerdir. Yukarıdaki üç aynanın da arkasındaki (bâtın) sır, sırr-ı sıfır olan tevhid sırrıdır. Zâhirlerindeki değişik görüntüler camın kabiliyet ve isti'dâdındandır. Şu anda bunca insanlar olarak kılmakta olduğumuz Hayat Namazının sonsuz şekillerde kılınış sırr-ı İlâhîsi de budur... Kader, Kaderullah... Meselenin esası; cisim, nefs için sûrettir ve camdır. Can, ruh için sîrettir ve sırdır... Hayat namazını, İmâm-ı Mutlak Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e uyarak kılış ise; Muradullahı anlayış ve Emrullahı yaşayış şerefi,kulluk sebep ve sonucudur. Herzaman, her yer ve her hâlde Muhammedî'ce....
Aşk : Kıyâmet kıyamını (ayağa kalkışını) hâlihazır duyuş ve uyuştur...
Aşk : Zerrelerin kıyam haşrını (toplanma) kürrede görüştür...
Aşk : Kürrenin kıyam neşrini (dağılma) zerrede buluştur....
Aşk : Ölen için : "Canı sağolsun!" diyebiliştir...
Aşk : Testinin tevhid kabı ve suyun bâki oluş kitabıdır.
Aşk : Zamanı yaşamanın her kişinin işi, "AN"ı yaşamanın ise "Er kişi"nin işi olduğunu biliş ve yaşayıştır...
Aşk : Âşığın alnındaki yazı, ahındaki harf, sırrındaki ses ve niyâzındaki nefestir.
Aşk : Tenzih ve teşbihi iyice bilip-anlayıp ikisinin ortasında tevhid ile yaşamak şerefidir...
Aşk :İlâhî ilmi, Muhammedî edebi, kâmilî irfânı, erkân (mârifet düzeni) içinde yaşayış şuûrudur...
Aşk : Esmâ seyr-ü-sülûkunun kemâlidir..

        "ALLAH Âdem'e bütün isimleri, öğretti......" (Bakara2/31)

İbrâhim(as), İbrahimî esmâ tekemmülünde : "Benim RABB'im yıldızdır,aydır,güneştir" dedikten sonra; "vechimi,Vechullah'a döndüm ve RABB'im Rabbü'l-âlemindir." buyurmakta. Ve müşriklerin tüm putlarını kırıp baltasını da en büyük putun boynuna asmaktadır. Aşk : Rabbü'l-âlemin'e; normal ibâdetin Abdullah (ALLAH'ın her kulunun) ın işi; mutlak ibâdetin ise Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in (ALLAH'ın elçisinin) işi olduğunu anlayış ve onun için O'na uyuş şuûrudur...
Aşk : Enfüs ve âfâk sözlerinden âlimin bildiği,ârifin anladığı ve kâmil âşığın yaşadığı şeydir...
Aşk : Üst üste ve sırati müstakîm üzere konulan yedi noktadan oluşan "ELİF"in yedi adımlık seyr-ü-sülûk serüveninin sırrıdır.
Aşk : İpek böceği gibi "tırtıllığını seyretmek, yedi istihare (bir işin hayırlı olup olmayacağını anlamak üzere abdest alıp, dua edip uykuya yatma) devresini devretmek, kemâlât kozasını cevletmek ve Kûn fe yekûn kelebeğini hayretmek"Muhammedî mesleği, mezhebi, meşrebi ve mâverasıdır...
Aşk :Habibullah hatırına halkedilişe hamd hâlidir...

        "O dâima diridir; O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde dinde ihlâslı ve samimî kişiler olarak O'na dua edin. Elhamdülillahi Rabbü'l-âlemin." (Mü'min 40/65)

Image Hosted by ImageShack.us

Göz - gez - arpacığı sırât-ı müstakîme dizersek hedefi (Muradullahı) görürüz ve "ateş!" deriz (Emrullahı işleriz).
Aşk : Cüneydî Bağdadî Hz.lerinin, sıcakta buz satan buzcunun : "Sermayesi erimekte olan şu insana yardım edin!" dediğini duyunca bayıldığını anlamak ve ayılmak şuûrudur...
Aşk : "Asl"ile "ayn"ın arakesitindeki sine sazının avazıdır...
Aşk : "Nun"un "Mim"deki nazı, "Mim"in "Nun"a niyâzıdır...
Aşk : Şu andaki Şüyûnullaha iştirak şevkinin meşkidir...
Aşk : İnsanların sınanma tahtası olan can sırrına sılasıdır...
Aşk : Gözsüz görmeyi, kulaksız duymayı ve kalbsiz anlamayı yaşayış ve anlatış armağanıdır...
Aşk : Nelikten, nitelikten ve nicelikten geçme geçitidir...
Aşk : "Hel etâ"meydanında Muhammedî muhabbettir...
Aşk : Âşığın güzele de çirkine de ayna olma Muhammedî merhametidir...
Aşk : Kendinden geçen kulun kemâl kıymetidir...
Aşk : Dua ettirenin "Âmin!" deyişine, "Âmin!" deyiştir...
Aşk : İlâhî sarhoşlar sofrasına ayıkları alıştırma âdâbıdır...
Aşk : Duyansız dua, şefâatçisiz suç ve devâsız dert içinde sıfır "AN"daki korku ve kulun RABB'ini billiş ve buluştaki sonsuz zamanda umuttur...
Aşk : Can gibi, başsız-ayaksız ve boşluktaki âşığın yaşayış ahlâkıdır...
Aşk : Yedi değirmeni döndüren bir tek Can Mili'nin, yedi dilli tevhid türküsü ve alın yazısıdır....
Aşk : İmkânla imtihan toprağında kendinden geçen tohumun açtığı tevhid gülünün kemâl kokusudur...
Aşk : Yûsuf (as)'un kurdu, Yakub (as)'un derdi ve akıl aynasının ardıdır...
Aşk : Kâinât Kadehi'ne çok gelen, Kalb Kâsesi'ne yok gelen sırr-ı sıfır esrârıdır...
Aşk : Cananın, can kılıcının kemâlât kınıdır...
Aşk : Düğümsüz damlanın yolu,dizginsiz rüzgârın dili ve dertsiz âşığın hâlidir...
Aşk : Güneş ışığı gibi sonsuz yöne can taşımaktır...
Aşk : Merkezde uyuyanların hür ve muhitte uyanıkların özgür oluşu şuûruna ulaşım umududur...
Aşk : Gönlün Muhammedî güneşle uyanışı,yanışı ve dayanışı derûnî derdi ve devâsıdır...
Aşk : Ecelinden kaçan ahmağa, ecelini kovalayan âşığın kıs kıs gülüşüdür...
Aşk : Aşkla bilgilenip (ilelik) de dünya gibi, olmayanı "hep" gösteren ahmak ile aşkla ilgilenip (bilelik) de ayna gibi, olanı "hiç" gösteren âşığın fazîlet farkıdır...
Aşk : Âşığın kurban edilen canı, başka canlarda dirilen dosd duyguları ve Dosd'a post olan derisidir...
Aşk : "Can evinde hırsız var!" diyenin dilini çalan çile çırasıdır...
Aşk : Ezelî-ebedî niceliksiz ve niteliksizin Rübûbiyyet nazına, ubudiyet duruşu ve duasıdır...
Aşk : "Şey"deki şuyûn şarkısını Muhammedî mırıldanıştır...
Aşk : Kendisini kirlettirmeyen derunî duygunun adı ve yaşayanın feryâdıdır...
Aşk : Vahşi hayvanlar gibi karın açlığına dağların hürlüğünü, boğaz tokluğuna ahırların esir-liğine tercih tevhidinin öyküsü ve türküsüdür...
Aşk : Yer altı suları gibi bağsız bağlıların derûnî duygusu ve sevgi saygısıdır.

                        Aşkı duyan bir kuyu,
                        Uyarır bin kuyuyu.
                        Şeker şerbet bal keser,
                        Binbir kuyunun suyu.

Azîz kardeşim!

Karınca kaderince insanı, aklı ve aşkı anlamaya ve anlatmaya çalıştık. Çalıştık diyorum; çünkü bizim enfüste meşrebimiz, âfâkta mezhebimiz (tâbi' olduğumuz sırât-ı müstakîm yolu) Muhammedîdir. Kendimize mal etmeyi Sahibimiz olan Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e ihânet sayarız. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz : Biz Muhammedî'yiz. Bunu unutan uyuyandır ve uyanmazsa uyku zâlimdir. Çok kâbus yaşar ve çok yorgan yırtar...

        Aşk, öyle kolay anlatılacak ve anlaşılacak bir şey değildir.

        Mecnun-u biçâre, Leylâ'yı bulmuş çölde... Leylâ ise, taşa tutmuş Mecnun'u, başına gelen neyse de testisine değen, çatlatıp suyunu dökmüş. Bunu gören Mecnun üç gün raks etmiş... Ayılınca ona "Ey Mecnun sevgilim dersin, taşını yersin, testini kırdı susuz bıraktı!" deyince. "Hayır!.. Hayır! Leylâ sırdan habersiz testiyi (beden testisini) kırdı, sırrı serbest kıldı ve suyunu sahraya saldı! "Leylâaa! Leylâaa! Leylâaa!" diyerek döne döne çöllere çekip gitmiş... Konular öylesine iç içe ki bu âciz kardeşiniz, en lâzım ve lâyıkı aslında kendisi için toplamaya çalışıp, "Bizim" huzurumuza arz ederken cidden zorlanmaktadır. Daha biz "İslâm"a, müslümanın teslimiyetine, mü'minin istikametine bile tam olarak giremedik... Ne yapalım zuhûrat zevkinin önünde kuru, sarı ve zavallı bir gazel gibi sürüklenip gidiyor "Âşık Kul İhvânî Sefil"in kâlemi (Sır sazı)…

        Aşkı hemence geçemeyiz; iyice düşündüm ve sen de düşün. "Akıl; aklını başına alıp imân edip kemâl bulursa aşka dönüşür." sözü elâleme karşı söylenmişti... Aşkın aslı ve astarı vardır... Aşk da olgunlaşır, kemâl bulur, gelişir ve vecde dönüşür. Vecd, ünse, üns ise yâkîne, yâkîn ise Rıza demek olan İhsân'a... Anlatılagelen Fenafillah ve Bekabillah sözlerde ve satırlardakidir. Özlerde ve sadrlardaki ise çocuk doğuran bir kadının yaptığı gibidir. Bunu ise islâmdaki 5 kadın : Anamız, eşimiz, kızımız, gelinimiz ve kız kardeşlerimiz (tüm kadınlar) daha iyi bilir... Doğan bebeğimizin adı, aşk bebeğidir. Mürüvvetini görmek muradımız ve Muradullahdır... 18 inde delikanlı, 40 ında olgun insan ve 63 ünde pîr-i fâni ve saîd olarak HAKK (celle celâluhu)'a yürüyen Hakk yolcusu...
Aşkın; astarını ve aslını anlamak için seceretü'l-Kûn! (Ol!) Şeceretü'l-Kevneyn (İki âlemin) şecere (oluş) ağacı olan Şeceretü'l-Aşk'ı iyice inceleyip günlerce düşünelim birlikte...

Biliyorsunuz herşey'in bir evveli vardır. İnsanın da evveli vardır. Ancak kendisinin evvelini bilmesi, geri dönüp gezmesi imkansızdır. Evvelini bilir ama şu anda yaşayamaz... Küllî şey'in evvelini bilen EL HALLAKU'L-EVVEL olan sistemin sahibi ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL-ü-Rabbü'l-âlemindir...

Yine herşeyin bir âhiri olacaktır ve vardır. En mükemmel varlık olan Akıl ve Aşk aynası İNSAN dahi yarım nefeslik (aldığı, ya da verdiği) geleceğini bilemez! Atlayıp, geçip, neler olacak seyredip ona göre işler yapamaz. Sünnetullahda; ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'in sistemini kuruş, devâm ettiriş tavır, tarz, stil ve kıvamında bu yoktur.

        Onun için Dosd Muhammedî olarak biz; bileşik kaplar gibi gönül bağı ile (göbek bağı değil) bağlı olarak, sonucu Keban'a çıkan elektrik hatlarının enterkollekte bağlılığı gibi her zaman her yer ve her hâlde hep beraber el birliğiyle, canla başla : geçene, tevbemiz tektir. Gelene, duamız tektir. Şu ana ise : "olan"ı hükm-û-Hakk biliriz (tüm tedbir, azm ve tevekkül sonucunda) ve itirazsız rıza ederiz ki bu; işimize gelirse şükür, gelmezse sabırdır...
Bizim "tek" olmayan neyimiz var kardeşim? ALLAH'ımız (celle celâluhu) tek, Kur'ân'ımız tek, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'imiz tek, parmak izimiz tek ve bizim herşeyimiz Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'de gark olmuştur. Biz dahi tekiz...

        Dış testi'sinin yaşı 70 ancak içi 7 aylık lâf bebeleri, cedelci, şucu, bucular... Dışı dede içi bebeler, belki de hazmedemezler... Hoş görürüz. dava ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'in ve tek, dâvet Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in ve tek, dua bizim ve tek...Geriye denaât (alçaklık) kalmıştır ki o da tek...

        Azîz kardeşim,yüzümüzü riyâdan, özümüzü davadan sakınıp, dilimizi özümüze çekip : Şeceretü'l-Aşk, Şeceretü'l-Kemâlât, Şeceretü'l-Kevn ağacımızı, şecere-i hayatımızı (hayat ağacı, silsile ve sülâle soy ağacı, zevk zinciri, çile cetvelimizi) çizelim

Image Hosted by ImageShack.us
 
@Copyright 2008 Yorgun Şair Cefai.TR.GGTüm Hakları Gizlidir Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol